Tablet bilgisayarlar aslında 20 yıldan uzun bir süredir bir şekilde hayatımızın içindeydiler. Ancak 2010 yılında iPad ortaya çıkana kadar kimsenin dikkatini çekmediler, tüketiciye kendilerini kabul ettirmeyi başaramadılar. Oysa şimdi herkes tabletlerden bahsediyor, “PC’lerden Sonraki Çağ” adlı yeni bir kavramı dile getiriyor. Sahi ne oldu da tabletler binlerce yıl sonra “yeniden” bu kadar popüler oldu?
Yıl 2009. Apple kapalı kapılar arkasında dünyanın en iyi saklanan endüstriyel sırlarından birine son şeklini vermek için uğraşıyordu. Söylenenlere göre içerde hazırlığı yapılan şey, insanların kişisel bilgisayarlara bakış açısını değiştirecek ölçüde devrimsel niteliklere sahip bir ürün olacaktı.
Üstelik bu, şirketin endüstriye yön veren ilk hamlesi değildi. Apple 2007 yılında iPhone’u piyasaya sürerek bugün bildiğimiz anlamda bir akıllı telefonun nasıl olması gerektiği konusunda rehberlik etmiş, 2008 yılında gündeme getirdiği App Store ile mobil cihazlar için ideal uygulama ekosistemini ve satın alma modelini yaratmış, birkaç yıl içinde ürünü geniş çapta kabul gören yaygın bir “Arzu nesnesine” dönüştürmüştü. O yüzden hemen herkes, bunun bir adım sonrasında neyin geleceğini merak ediyordu.
Aslında Apple’ın bir tablet bilgisayar tasarımı üzerinde çalıştığı bir süredir bilinen bir şeydi. Hatta ürün ortaya çıkmadan önce adını doğru tahmin etmeyibaşaranlar bile vardı. Ama kimse tabletin son halinin neye benzeyeceğini bilmiyordu.
O dönem Wall Street Journal gazetesinde yayınlanan bir makalede yer alan ifadelerle, “Üzerinde 10 emir yazılı olanından beri hiçbir tablet bu kadar büyük bir heyecana yol açmamıştı.”
Sır perdesinin ardındaki gerçek
Meraklı bekleyiş, 27 Ocak 2010’da Apple’ın o dönem hala hayatta olan yöneticisiSteve Jobs’un sahneye çıkıp iPad adı verilen cihazı tanıtmasıyla sona erdi. İlk izlenimler, aygıtın büyük ekranlı bir iPhone’dan farkı olmadığı yönündeydi. 1024×768 çözünürlüğünde 9,7 inçlik ekrana sahip, 1 santimetreden biraz kalın, tıpkı iPhone gibi sadece dokunarak kullanabileceğiniz, hatta iPhone ile aynı işletim sistemini kullanan, 10 saat pil ömrü vaat eden, WiFi ve 3G bağlantı seçenekleri bulunan bir tablet.
iPad, ilk anda büyük gizem perdesinin arkasında çok büyük beklentileri olan bir kesimi hayal kırıklığına uğratmış gibi görünüyordu. Cihazın içerik ve uygulamalar bakımından tıpkı iPhone’da olduğu gibi App Store’a ihtiyaç duyan kapalı bir yapı ortaya koyması, ilk piyasaya çıktığı dönemlerde birden fazla programı aynı anda çalıştırmaya izin vermemesi (sonradan işletim sistemi güncellemeleriyle bu özelliğe kavuştu), internet tarayıcısının Flash animasyonları desteklememesi, USB bağlantısı bulunmaması gibi sebeplerle birçok kişi daha cihazı eline almadan iPad’e burun kıvırmaya başladı.
Apple ise bu yeni ürünü bir içerik tüketim platformu olarak konumlandırmayı seçmiş, yazılım ve donanım platformunu kurgularken içeriğe erişimi temel almıştı. Şirket böyle bir aygıtla dilediğiniz an internet sayfalarında dolaşmanızı, e-posta alıp göndermenizi, kitap okumanızı, video izlemenizi, fotoğraf görüntülemenizi, arada sıkıldıkça da oyun oynamanızı bekliyordu. Daha fazlasına ihtiyaç duyanlar için bilgisayarlar vardı zaten.
Ürün, duyurusu yapıldıktan 2 ay kadar sonra 3 Nisan 2010’da Amerika’da satışa çıktı. Çıktığı gün de tam 300 bin adet satıldı. İnanılmaz bir şekilde, insanlar daha önce benzerini görmedikleri bir aygıta sahip olmak için dükkanların önündegeceden kuyruğa giriyorlardı.
Tarih 3 Mayıs’ı gösterdiğinde satış rakamları 1 milyonu çoktan geçmişti bile. 2010 yılının sonuna gelindiğinde 14,7 milyon iPad satılmış, Apple kendi yarattığı yeni segmentin yüzde 85’ini ele geçirmişti.
Böylece bilişim endüstrisinde tablet devri resmen başlamış oldu.
Yepyeni bir ürün grubunun doğuşu

Bununla birlikte iPad serisinin dezavantajları da vardı elbette. Her ne kadar zengin çeşide sahip olsa da kendi içine kapalı ve denetim altındaki uygulama ekosistemi, USB desteğinin sadece aksesuar yardımıyla ve sınırlı olarak sunulabilmesi, bellek genişleme yeteneğinin olmaması, alternatif boyutların gündeme gelmemesi gibi konular cihazın eleştirilmesine neden oluyordu.
Tablet dünyasında rekabetin ilk adımları
Bu durum, iPhone üzerindeki iOS mobil işletim sistemine alternatif olarakAndroid adını verdiği mobil işletim sistemini farklı üreticilere lisanslayarak kendi ekosistemini yaratan Google’ı harekete geçirdi.
Zaten diğer üreticiler de tablet piyasasındaki gelişimi fark etmiş ve giderek artan bu pastadan gecikmeden pay almak için arayışa girmişlerdi. Böylece tıpkı iPhone serisine rakip olarak konumlanan Android işletim sistemine sahip akıllı telefonlarda olduğu gibi, iPad serisinin karşısına da Android tabanlı tabletlerrakip olarak çıkmaya başladı.
Android tabanlı tabletler üreten üreticilerin genel yaklaşımı, iPad üzerindekisınırlamaları kaldıracak ve teknik özellikleriyle üstünlük sağlayacak farklı ürünler ortaya koymaktı. İlk tasarımlardan itibaren de bu anlayış kendini göstermeye başladı. Tıpkı iPad’de olduğu gibi parmaklarınızla dokunarak kullanabildiğiniz Android tabletlerde SD kartlarla bellek kapasitesini genişletebiliyor, USB girişiyle harici aygıtların bağlayabiliyor, HDMI çıkışıyla görüntü aktarabiliyor ve 7 inç gibi alternatif boyutları tercih edebiliyordunuz.
Bu sırada Google, Android işletim sisteminin akıllı telefonlar için hazırlanmış sürümünün tabletler için bazı özelleştirmelere ihtiyacı olduğunu düşünerek tabletlere özgü yeni Android sürümleri üzerinde çalışmaya başladığını duyurdu.
Bu çabanın ilk örneği olan Honeycomb kod adlı Android 3.0 işletim sistemi, Motorola’nın iPad’in pazardaki konumunu zorlayabilme vaadiyle piyasaya sürdüğü ilk tableti Motorola Xoom tablet aracılığıyla kullanıcılarla buluştu. Sonrasında Android 3.0 ve şu ara yeni yeni yaygınlaşmaya başlayan Android 4.0 serisini takip eden tablet işletim sistemleri, Android tabanlı tablet üreten onlarca markanın ve yüzlerce farklı modelinde harcıalem olarak kullanılmaya başladı.
Neticede bugün tabletler üzerinde farklı işletim sistemleri de yer almakla birlikte, şu anda piyasada baskın olan bu iki platforma biraz daha yakından bakmakta fayda var.
iPad ve Android: Hangisini tercih etmeli?
Bugün genel olarak tablet bilgisayar dediğimizde doğrudan dokunarak kullanabileceğiniz, klavye veya fareye gerek duymayan, dışarıdan bakıldığında büyük bir ekrandan ibaret olan ve daha çok internet kullanımı, haberleşme ve içerik tüketimine odaklanmış cihazlar akla geliyor.

Bununla birlikte tabletlerin, özellikle klavye ve fareyle desteklenmesi gereken üretim süreçlerinde dizüstü bilgisayarların sunduğu konforu sunamadıkları bir gerçek. Ayrıca genel amaçlı işlemci performansı, bellek kapasitesi, depolama alanı ve uygulama çeşitliliği gibi konularda da yine klasik bilgisayarların gerisinde kalıyorlar.
Bu nedenle tablet bilgisayarlar şu an için ana cihaz yerine ‘yardımcı cihaz’ veya‘destekleyici cihaz’ olarak sınıflandırılıyor.
Rekabette hangi platform öne çıkıyor?
Konu tabletler arası rekabete geldiğinde, yakın geleceğe damgasını vuracak iki farklı platformun hangisinin daha iyi olduğu biraz da kullanım amacına göre belirleniyor. Bu nedenle avantaj ve dezavantajları farklı başlıklar altında ele almakta fayda var.
Tasarım Alternatifleri
Eğer bir iPad satın almak isterseniz sadece 3 alternatifiniz var: iPad, iPad 2 ve “Yeni iPad” gibi garip bir isim verilen 3. nesil iPad. Bu üç model, boyut ve tasarım olarak neredeyse aynı görünüme sahip. Geçen ay bir de 7,8 inçlik ekrana sahip bir de iPad Mini bunlara eklendi ama en az birkaç ay ülkemizde piyasaya girmesi beklenmiyor, onu bir kenara koyalım.
Android tabletlerde ise alternatif boyutları, her bir üreticinin kendine özgü tasarım anlayışını yansıttığı farklı model ve renkleri tercih etmek mümkün. 5,5 inç boyutundaki ekranı ve basınca duyarlı kalemiyle Samsung Galaxy Note, Android tabletlerin çeşitlilik konusunda ne kadar esnek olabildiğini gösteren güzel bir örnek.
Uygulama Ekosistemi
Akıllı telefonların ve tabletlerin farklı boyutlara sahip olması, tablet için uygulama geliştirenlerin bu farkları göz önünde tutmasını gerektiriyor.

Android platformunda ise var olan çok sayıda üretici, farklı performans ve boyutta ürünler ortaya koyduğu için tüm cihazlarda ve boyutlarda ideal performans gösterecek bir sonuca ulaşmak yazılımcılar için önemli bir mücadeleye dönüşüyor. Bunun sonucunda da bazı yazılımcılar yazılımların tablet uyarlamasına yeterince özen göstermiyorlar. Özetle işe yazılım çeşitliliği ve deneyim açısından baktığınızda iPad serisi önemli bir avantaja sahip.
Performans ve Donanım
Android tabletlerin ilk çıkış noktasını iPad ile eksikliği hissedilen fonksiyonları doldurmak ve performans olarak daha iyi ürünler ortaya koymak oluşturuyordu. Dolayısıyla Android tarafında donanım çeşitliliği sürekli olarak üstüne basılan ve gelişen taraf oldu.
Bununla birlikte iPad, donanım ve yazılımın tek elden çıkmasının getirdiği avantajla performansta belli bir çıtayı tutturmayı ve korumayı başardı. Bunun yanı sıra her nesilde performansa dayalı bileşenlerini güncellemenin yanı sıra, Yeni iPad ile birlikte 2048×1536 gibi Full HD standartlarının bile ötesinde bir çözünürlüğü yeni nesil tabletlerinde standart hale getirdi.

Genişleyebilirlik
iPad, felsefesini baştan itibaren ağırlıklı olarak içerik tüketimi üzerine kurguladı. Buna bağlı olarak da ister kapalı yazılım ekosistemine dışarıdan müdahaleyi önlemek için deyin, ister güvenlik ve performans sürekliliğini denetim altına almak için deyin, ister şirketin dizüstü bilgisayarlarına talep yaratmak için deyin, iPad serisi üzerinde USB bağlantısı ve SD kart gibi girişler yer almıyor. Aksesuarla eklenen bağlantı yolları ise sadece kamera ve fotoğraf makinelerinden görüntü alıp vermekle sınırlı.
Android tabletler ise en başından beri USB ve HDMI gibi standart bağlantıları, bellek kartları üzerinden kapasite artırımı gibi olanaklara açıkça destek veriyor.
Asus’un Transformer serisinde yer alan klavye aksesuarının beraberinde getirdiği ek pil kapasitesi ve ek USB yuvaları gibi fonksiyonlar buna güzel bir örnek.
Güvenlik
Apple’ın sürekli eleştirilen kendi içine kapalı duruşu ve tıpkı bir fanus gibi koruduğu sıkı denetim altındaki uygulama ekosistemi, ilginç bir şekilde bugüne kadar hiç kimsenin başaramadığı bir sonucu beraberinde getirdi: Virüslerden arındırılmış bir platform.
Android ise bu konuda biraz daha açık olmanın sıkıntısını platforma yönelik sayıları giderek artan tehditlerle ödüyor. Güvenlik şirketi Trend Micro’nun tahminlerine göre şu ara 3 bin civarında gezen Android tabanlı aygıtları tehdit eden zararlı yazılımların sayısı 2012 yılı sonunda 129 bini bulacak.
Gerçi uygulama kaynağı olarak iPad üzerindeki App Store gibi Android altında da Google Play mağazasına bağlı kalırsanız riskiniz çok daha az, fakat zararlı yazılımların zaman zaman bu platforma bile sızdığına dair haberler geliyor.
Fiyat
Hindistan’ın Aakash adını verdiği 35 dolarlık tablet projesini büyük ihtimalle duymuşsunuzdur. Amazon’un Kindle Fire adını verdiği ve şu aralar iPad’i en çok zorlayan Android tabletin fiyatı 200 doların altında. Çoğu üst uç Android tabletin satış fiyatı 400 doların altında seyrediyor.
iPad’ın güncel modellerinin Amerika’daki satış fiyatları ise iPad Mini’yi saymazsanız minimum 499 dolardan başlıyor. Android’in fiyat avantajı, platform ve malzeme seçimi konusunda tek bir üreticiye ve tasarım anlayışına bağlı kalmamanın bir sonucu.
Dolayısıyla Android tabletler fiyat esnekliği konusunda önemli bir avantaja sahip. Ancak performans ve kullanıcı deneyimi, seçilen üründeki bileşenlere bağlı olarak dramatik ölçüde değişebiliyor.
Bu arada bir not olarak ekleyelim ki, tabletler sayesinde içerik tüketiminin bu derece konforlu hale gelmesi sadece donanım üreticilerinin değil, içerik sağlayıcıların da çok yakın takibe alması gereken bir konu.
iPad ve Android haricinde başka neler var?
Yazının buraya kadar olan kısmında mevcut piyasaya ve yakın geleceğe yön verecek platformlardan uzun uzadıya bahsettik, ama alternatifler bunlarla sınırlı değil.
BlackBerry Playbook
Örneğin BlackBerry, QNX adlı endüstriyel işletim sistemini temel alan BlackBerry OS adlı işletim sistemine sahip BlackBerry Playbook adlı bir tabletle pazarda yer edinmeye çalışan markalardan biri. Özellikle gerçek zamanlı süreçlerin işlenmesi konusunda gayet iyi bir performans ortaya koyan BlackBerry OS işletim sistemine sahip BlackBerry Playbook Tablet, incelemelerde oldukça iyi yorumlar almasına rağmen bir türlü şirketin istediği ölçüde pazar payına sahip olamadı. Hatta satış rakamlarının hedeflenenin çok altında kalmasının neden olduğu stok yükü ve buna bağlı fiyat indirimleri nedeniyle üreticisi RIM’i büyük ölçüde maddi sıkıntıya soktu.

1,2 milyar dolarlık hayal kırıklığı: HP TouchPad
Ancak tüm ürünler bu kadar şanslı değil. Benzer bir baskı altına girip kısa sürede havlu atan HP’in WebOS işletim sistemiyle çalışan TouchPad adını verdiği tableti gibi.
Bir zamanların kişisel asistan üreticisi Palm, 2009 yılında önceleri Palm OS adını verdiği mobil işletim sisteminin çağdaş sürümünü WebOS adıyla geliştirmeye başladığını duyurmuştu. Bu sırada yaptığı birkaç denemenin ardından üretmeye hazırlandığı HP TouchPad tabletlerde klasik Windows işletim sistemi kullanmanın kendisini bir yere götüremeyeceğini fark eden HP, Nisan 2010’da WebOS’u 1,2 milyar dolara satın aldı ve mobil cihazları için ortak bir platform olarak konumlandıracağını açıkladı. 1 Temmuz 2011’de de WebOS 3.0 ile çalışan ilk ürünü HP TouchPad’i piyasaya sürdü.
Android tabletlerden çok iPad’i andıran bu ürün aslında genel görünümünden işletim sistemindeki akıcılığa kadar çok da güzel bir performans ortaya koyuyordu. Gel gelelim işler umulduğu ölçüde iyi gitmedi. HP’nin gönderdiği yüz binlerce tablet, teknoloji perakendecilerinin depolarında öylece kalakaldı.
Bunun üzerine tam da o dönemlerde kişisel bilgisayar sistemleri bölümünü ayırmayı düşünen HP, ilk tableti piyasaya çıktıktan sadece 49 gün sonra tablet işini bıraktığını ve TouchPad ürünlerinin devamını getirmeyeceğini açıkladı. Bu kararın bir uzantısı olarak da piyasadaki stoğu eritmek için tabletlerin fiyatını 99 dolara kadar düşürdü.
İlginçtir ki bu karar sayesinde HP TouchPad, iPad haricinde insanları geceden mağaza kapısında sıraya dizmeyi başaran yegane tablet olmayı başarmıştır. HP, 2011 yılı sonunda yaptığı bir açıklamayla 1,2 milyar dolar para verip sonradan bir kenara fırlattığı WebOS’un kaynak kodlarını yayınlayacağını ve açık kaynak kodlu bir işletim sistemi olarak yaşamasına izin vereceğini açıkladı.
Microsoft ne yapacak?

Masaüstü işletim sistemlerini mobil platform için zorlamanın anlamsızlığını gören şirket, dokunarak kullanılan cihazların tüketiciler arasındaki yaygınlaşma eğilimini de göz önüne alarak Windows Phone 7 ile gündeme getirdiği kullanıcı arayüzünü Windows 8 ile tabletlerden dizüstü bilgisayarlara kadar tüm platformlara yaymak için hazırlıklara başladı. Gerçi bu arada 2 yıldan fazla da zaman kaybetti.
Yine de Microsoft’un finansal gücü ve Windows işletim sisteminin arkasındaki geliştirici desteği gibi konular göz önüne alındığında, Windows 8 işletim sistemini temel alan tabletlerin çıktıktan kısa bir süre sonra pazardaki güçlü oyunculararasında yer alacağını düşünenlerin sayısı az değil. Kaldı ki şirket tarihinde ilk defa PC donanımı işine girerek Surface adlı bir tablet üretti ve ürünü inceleme şansı bulanlar övgüyle bahsediyorlar.
Windows 8 geçtiğimiz hafta Türkiye’de resmen tanıtıldı ve ilk hibrit cihazlarbelirmeye başladı, şimdi devamını bekleyip görmek lazım.
Daha önce denediler, başaramadılar
Tabletlerin sadece 2010 yılından beri hayatımızda olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Uzun zamandır birçok kişi veya şirket, tablet bilgisayarlarla benzer prensipleri paylaşan ürünleri tüketicilerle buluşturmanın hayalini kurdu.
Bunlardan bazıları kavramsal tasarımlardan ibaret kaldı, bazıları hayata geçti, ama hiçbiri uzun süre ayakta kalamadı. İşte size birkaç örnek.
Dynabook (1968)
Yıl 1968. Amerikalı bilgisayar mühendisi Alan Kay, çocukların sayısal içeriğe ucuz ve kolay yoldan ulaşmasını sağlayacak özel bir bilgisayar fikir ortaya attı. Kay dokunmatik ekran ve buna bağlı bir klavyeyle kontrol edilen, hafif ve son derece ucuz bir ürün hayal ediyordu.
Kay’ın Dynabook adını verdiği ve bugün bildiğimiz anlamdaki tablet bilgisayarların atası olarak kabul edilen bu kavramsal tasarım hiçbir zaman üretilmedi.
GridPad, Bashful, Newton ve diğerleri (80′ler ve 90′lar)
80’ler ve 90’lar. Apple dahil olmak üzere birçok şirket, dokunmatik ekranları temel alan tasarımlar ortaya koydular. Varlığı ve fotoğrafları henüz bundan birkaç yıl önce ortaya çıkan 80’lerden kalma Apple Bashful, Grid Systems’in ürettiği GridPad, Wang Labortatuvarları’nın ürünü Freestyle ve Apple’ın 90’lardaki tablet denemesi olan Newton.
Hiçbiri kayda değer bir varlık ortaya koyamadı, çoğu seri üretime bile geçemeden silinip gitti.
Microsoft Tablet PC (2001)
Yıl 2001. Microsoft’un Yönetim Kurulu Başkanı Bill Gates’in Comdex Fuarı’ndaki konuşması sırasında şirketin yazılım mimarlarından Bert Keeley elinde yeni bir cihaz tutuyordu. Bu cihazın ekranını çevirip klavyesinin üzerine kapatarak bir tablet bilgisayara dönüştürebiliyor ve özel kalemi yardımıyla dokunarakkullanabiliyordunuz.
Microsoft’un dokunmatik ekranlarla uyum sağlamak üzere özelleştirdiği“Windows XP Tablet PC Edition” sürümüyle desteklenen ve “Microsoft Tablet PC” olarak adlandırılan bu aygıtların ilk örnekleri 2002 yılında piyasada boy göstermeye başladı. Bill Gates’in deyimiyle bu tasarım, takip eden 5 yıl içinde bilgisayar endüstrisinin en çok tercih edilen cihazlarından biri olacaktı.
Olmadı. 2005 yılına gelindiğinde dünyada bu cihazlardan toplam 1 milyon adet bile satılamamıştı. IDC’ye göre 2009 yılındaki satış rakamları ise satılan 162 milyon PC’nin 1 milyonunu zar zor oluşturuyordu.
Tabletler neden yaygınlaşmak için 2010’a kadar bekledi?
Tablet bilgisayarlar, hızlı yükselişine bağlı olarak bilişim endüstrisinde akıllı telefonlarla birlikte son birkaç yılın en gözde konuları arasında yer alıyor. Araştırma şirketi IDC’nin verilerine göre 2010 yılında dünya genelinde satılan tablet sayısı 19,4 milyonken, 2011 yılında 68,7 milyona ulaştı. 2012’de yıllık106,1 milyon tablet satılacağı öngörülüyor ve tahminler yıldan yıla artıyor.
Peki ne oldu da, bugüne kadar ayak sürüyen bu kavram 2010 yılından itibarenbir anda kabul görmeye başladı? Aslında bunun irili ufaklı birçok sebebi var, ama özellikle üçünden bahsetmek lazım.
Tablet olarak kullanılabilecek bir aygıtın kabul görebilmesi için belli vaatleri karşılaması gerekiyordu. Tablet üzerindeki geniş ekranı bir içerik üssü haline getirmek üzere performansı yüksek mobil işlemciler, sürekli yanınızda taşıyacağınız bir aygıt için kabul edilebilir sınırların ötesinde pil ömrü, daha az yer kaplayan ve daha az enerji harcayan sistem bileşenleri ve tüm bunları taşınabilirlikten ödün vermeden bir araya getirecek bir tasarım.
Bu nedenle ideal tablet yapısını ortaya koymak için ihtiyaç duyulan teknolojik bileşenlerin bir araya gelmesi için 2010 yılına kadar beklemek gerekti.
2. Dokunmayı ön planda tutan yazılım platformu
Tabletler klasik bilgisayarlardan daha farklı bir etkileşim biçimini temel aldığından, işletim sisteminin ve uygulamaların bu yeni kullanıma uyum sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekiyordu.
Şimdiye kadar denenen diğer yaklaşımlar, klasik bilgisayarlar için tasarlanmış işletim sistemleri ve uygulamaların dokunmatik kullanıma uyarlanmasıyla sınırlı kalmıştı. Üstelik ekrana dokunmak için stylus adı verilen bir özel işaretleme kalemlerinin kullanımını da şart koşuyorlardı.
Ama yeni nesil tablet anlayışında bu kez farklı şeyler oldu. Stylus aradan çıkarak parmak uçları ana etkileşim noktası olarak tanımlandı. İşletim sistemleri ve uygulamalar bu yeni kullanım biçimine uyum sağlayacak şekilde yeni baştan kurgulandı. Kısaca insanlar ilk kez bu işin bu kadar sezgisel, insan doğasına uygun bir şekilde hayata geçirilebildiğini gördüler.

3. Tüketicinin fiyat beklentisine uygunluk
Tüketiciler bugüne kadar küçük ve kendisinden beklenmeyecek ölçüde marifetli cihazların hep pahalı olmasına alışmıştı. Tabletler de bu tanıma gayet güzel uydukları halde, beklentilerin aksine gayet uygun denebilecek fiyatlarla piyasaya giriş yaptılar.

Bugün birçok üründe satın alma eşiği 200 doların altına düşmüş durumda, Hindistan’ın Aakash adlı tabletinde olduğu gibi 35 dolar sınırını bile zorlayanlar var.
Tabletlere dair ilgi çekici detaylar
- Tablet kullanıcılarının günlük tablet başında geçirdikleri süre ortalama 1,5 saat.
- Tabletler üzerindeki uygulamalara kullanıcı başına ortalama 34 dolar para harcanıyor.
- Tablet kullanıcılarının yüzde 88’i tabletlerini yolda kullanıyor. Yüzde 35’i tuvalete girerken bile tabletini yanından ayırmıyor.
- Tablet kullanıcılarının yüzde 54’ü 34 yaş ve üzerinde.
- En çok tercih edilen tablet boyu 10 inç.
- Tablet kullanıcılarının yüzde 25’i basılı kitaplara daha az ihtiyaç duyduklarını söylüyor.
- Çalışanların yüzde 80’i tabletlerinin iş ve yaşam dengesini kurmaya yardımcı olduğunu belirtiyor.
- Tabletlerin küresel bilgisayar pazarına olan etkileri bir süredir mercek altında olan bir konu. Tabletlerin çıkmasıyla birlikte netbook satışlarında yüzde 50’nin üzerinde gerileme oldu, PC satışlarında yüzde 15’e varan azalmalar yaşandı.
- Apple ürettiği tabletlerle küresel tablet pazarının yüzde 60’tan fazlasını elinde tutuyor. Onlarca üreticinin yüzlerce farklı modeliyle desteklenen Android’in ise ancak 2015 ve sonrasında tablet pazarında dengeyi yakalayabileceği tahmin ediliyor.
- Araştırma şirketleri artan tablet talebi karşısında geleceğe yönelik tablet satış öngörülerini sık sık güncellemek zorunda kalıyorlar. IDC’nin 2016 yılındaki yıllık tablet satış öngörüsü 198,2 milyon. Gartner ise elini korkak alıştırmıyor, şirketin 2016 tablet satış öngörüsü tam 369,3 milyon.
BTnet.com.tr Yayın Yönetmeni Levent Daşkıran tarafından kaleme alınan bu yazı Bilim ve Teknik dergisinin Haziran 2012 sayısında yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder